Af Örgütü: Gazze’deki kilise ve Nuseyrat Mülteci Kampı saldırısı savaş suçu olarak incelenmeli
Uluslararası Af Örgütünden 19 ve 20 Ekim’de İsrail’in Gazze’deki Aziz Porphyrius Rum Ortodoks Kilisesi ile Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki bir eve düzenlediği saldırıların “savaş suçu” olarak incelenmesi gerektiği açıklaması yapıldı.
İngiltere merkezli örgütten yapılan açıklamada, İsrail’in ayrım gözetmeden yaptığı bombardımanlara bir yenisinin daha eklendiği belirtilerek, “Uluslararası Af Örgütü, savaş yasalarının ihlallerine ilişkin devam eden soruşturmanın bir parçası olarak, İsrail saldırılarında 20’si çocuk 46 sivilin öldürüldüğü iki örnek vakayı belgeledi.” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada, saldırıların 19 ve 20 Ekim’de Gazze’de yerinden edilenlerin sığındığı bir kilise ile Nuseyrat Mülteci Kampındaki bir eve yönelik düzenlendiği ifade edilerek, “Af Örgütünün detaylı incelemesine göre bu saldırılar sivillere veya sivil yapılara yönelik doğrudan ya da ayrım gözetmeyen saldırılardır ve savaş suçu olarak incelenmelidir.” değerlendirmesi yapıldı.
Af Örgütü temsilcilerinin, saldırı noktalarını ziyaret ettiği ve 2’si kilise temsilcisi, 9’u saldırılardan sağ kurtulanlar olmak üzere 14 kişiyle görüştüğü kaydedilen açıklamada, uydu görüntüleri ve açık kaynaklardaki verilere dayanarak saldırıya ilişkin bir analiz yapıldığı bilgisi de paylaşıldı.
“Askeri hedef olsa bile bir savaş suçu”
Açıklamada, İsrail ordusuyla da konuyla ilgili temasa geçildiği ancak yanıt alınamadığı belirtilerek, şu ifadeler kullanıldı:
“İsrailli yetkililer, askeri hedefler bulunduğuna ilişkin iddiaların da aralarında yer aldığı saldırının nedenlerine ilişkin güvenilir kanıtlar sunamadı. Aksine, kilise bombalanması olayında İsrail ordusu geri çektiği bir video da dahil olmak üzere çelişkili bilgiler yayınladı. Af Örgütünün araştırması sonucunda, vurulan binaların askeri hedef olarak kabul edilebileceğine veya savaşçıların kullandığına ilişkin herhangi bir belirti bulunamadı.”
Açıklamada, İsrail’in kilisede Hamas’ın komuta merkezi bulunduğuna yönelik açıklamaları ile kilisenin sivillere kapılarını açtığı açıklamalarına da yer verilerek, “İsrail ordusunun, yerinden edilmiş sivillerin yaşadığı bilinen bir kilise yerleşkesine ve alanına saldırı düzenleme kararı pervasızcaydı. Bu nedenle, yakınlarda askeri bir hedef olduğuna dair bir inanç olsa bile, bir savaş suçu anlamına geliyor.” değerlendirmesi yapıldı.
“11 bin kişinin öldürülmesi İsrail güçleri gözünde Filistinlilerin hayatının ne kadar kıymetsiz olduğunu gösteriyor”
Açıklamada, konuya ilişkin değerlendirmelerine yer verilen örgütün Küresel Araştırma, Savunuculuk ve Politika Direktörü Erika Guevara-Rosas, saldırının İsrail’in Filistinlilere yönelik belgelenmiş “umursamazlığının” bir parçası olduğunu belirtti.
Guevara-Rosas, Gazze’de sivillerin yaşadığı veya sığındığı yerlere yönelik saldırıların Gazze’de yaşayanlara güvenli hiçbir yer bırakmadığına vurgu yaparak, “Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısını, savaş suçları ve uluslararası hukuk kapsamındaki diğer suçlara ilişkin 2021 yılında açılan soruşturmayı hızlandırmak için derhal somut adımlar atmaya çağırıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Saldırıların Gazze’de her gün yaşanan acılara bir örnek olduğunu belirten Guevara-Rosas, Af Örgütünün acil ateşkes çağrısını da yineledi.
İsrail ordusunun uluslararası insancıl hukuku hiçe saymasının geçmişte de belgelendiğini vurgulayan Guevara-Rosas, “Ancak mevcut bombardımanın yoğunluğu ve zalimliği benzersiz boyutta. Gazze’de sadece 6 haftada 4 bin 600’den fazlası çocuk olmak üzere 11 bin kişinin öldürülmesi, bu saldırıların emirlerini veren ve gerçekleştiren İsrail güçleri gözünde Filistinlilerin hayatlarının ne kadar kıymetsiz olduğunu gösteriyor.” değerlendirmesini yaptı.
“O gece kalbim çocuklarımla birlikte öldü”
Açıklamada saldırıların ardından görüşülen kurbanlar ve tanıkların ifadelerine de yer verildi.
İsrail’in 450 kişinin sığındığı kiliseye yönelik saldırısında 3 çocuğu ve 10 akrabasını kaybeden Ramez al-Sury, “O gece kalbim de çocuklarımla birlikte öldü. Tüm çocuklarım öldü. Hiçbir şeyim kalmadı. Ben de onlarla birlikte ölmeliydim.” dedi.
Yatalak babasına yardım etmek için birkaç dakika önce çocuklarından ayrıldığını kaydeden al-Sury, “Evlerimizi terk edip bizi koruyacaklarını düşündüğümüz kiliseye sığındık. Gidecek hiçbir yerimiz yok. Kilisede barışçıl insanlar vardı. Bu savaşta Gazze’de güvenli hiçbir yer yok.” ifadelerini kullandı.
Bir kilise temsilcisi ise “Kilisemiz neden vuruldu bilmiyoruz. Kimse bu trajedinin nedeniyle ilgili bir açıklama yapmadı.” dedi.
-“Şimdi hiçbir şeyimiz kalmadı ve yerimizden edildik”
Açıklamada, 20 Ekim’de yerel saatle 14.00 sularında, Gazze Şeridi’nin ortasında yer alan ve İsrail ordusunun Gazze’nin kuzeyindeki sakinlere taşınmaları talimatı verdiği alandaki Nuseyrat Mülteci Kampı’na yapılan saldırılara da değinildi. Söz konusu saldırıların, Al-Aydi ailesinin evini yerle bir ettiği kaydedilen açıklamada, komşu iki eve de ciddi hasar veren saldırıda 12’si çocuk 28 sivilin hayatını kaybettiği bildirildi.
Saldırıdan sağ kurtulan Hani el-Aydi, Uluslararası Af Örgütüne yaptığı açıklamada, şunları kaydetti:
“Evde oturuyorduk, ev insanlarla, çocuklarla, akrabalarla doluydu. Aniden, hiçbir uyarı olmadan, her şey başımıza yıkıldı. Tüm kardeşlerim öldü, yeğenlerim, yeğenlerim… Annem öldü, kız kardeşlerim öldü, evimiz gitti… Burada hiçbir şey yok ve şimdi hiçbir şeyimiz kalmadı ve yerimizden edildik. İşlerin daha ne kadar kötüye gideceğini bilmiyorum. Daha kötüsü olabilir mi?”
“İsrail ordusunun iki saldırısının gerçekleştiği yerde askeri hedef olduğuna rastlanmadı”
Açıklamada, silahlı çatışmanın taraflarının, ayrım gözetmeden sivillere ve sivil nesnelere doğrudan saldırmasının “uluslararası hukuka aykırı” olduğu kaydedilerek, şu ifadelere yer verildi:
“İsrail, askeri bir hedefe saldırırken, sivillerin ölmesini, yaralanmasını ve sivil nesnelerin zarar görmesini önlemek ve her halükarda en aza indirmek için mümkün olan tüm önlemleri almakla yükümlüdür. Bu önlemler, bir hedefin askeri bir hedef olduğunu doğrulamak için mümkün olan her şeyi yapmayı, sivillere en az zarar verecek saldırı araç ve yöntemlerini seçmeyi; bir saldırının orantısız olup olmayacağını değerlendirmeyi, mümkün olan durumlarda etkili bir ön uyarıda bulunmayı ve hukuka aykırı olacağı anlaşılırsa bir saldırıyı iptal etmeyi içerir.”
Açıklamada, örgütün, iki saldırının gerçekleştiği yerde herhangi bir askeri hedef olduğuna ya da binalardaki insanların askeri hedefler olduğuna dair herhangi bulguya rastlamadığına değinilerek, bunun da saldırıların “sivillere ya da sivil nesnelere yönelik doğrudan saldırılar” olduğuna dair endişeleri artırdığı bildirildi.
Sivilleri öldüren veya yaralayan, ayrım gözetmeyen saldırıların “savaş suçu” teşkil ettiğinin altı çizilen açıklamada, “Örgüt, İsrail’in devam eden saldırılarının yanı sıra 2008-2009, 2014 ve 2021 çatışmaları sırasında belgelediği, sivil nesneleri hedef alan pervasız saldırıların uzun süredir süregelen yapısı, sivillere ve sivil nesnelere yönelik saldırıların yönlendirilmesi anlamına gelebilir ve bu da bir savaş suçudur.” denildi.