Gazeteciler Cemiyeti’nden gelen duyuruyu gördüğüm an ilk aklıma gelen, vakfımızın bir danışma kurulu toplantısında içimi ısıtan söz alışı oldu… İlhan ağabeyin görmesi için, sevecen elini kaldırıp söze girdiğinde, “Cumhuriyet radyomu hep dinlemek istiyorum. Günde, haftada, sınırlı saatlerde de olsa, hakkımı kaybetmemeliyim…” türünden bir cümle ile söze girmişti. Koç Holding’in başında bir işadamından duyduğum için de belki çok etkilenmiştim.
Sonrasında, para kazanma stresinden kurtulma adına emekli olduğunu öğrendiğimde, söyleşi yapma istemimi sıcak karşılamış, söyleşimiz 14 Ekim 1995 tarihli gazetemizin arka sayfasında yayımlanmıştı. Emeklilik yaşamı için çocuklarının işyerlerinin çatı katında, gönlünce sürdürmek istediği yaşam çizgisine yaraşır hiç unutamayacağım bir şekilde ağırlamıştı.
ADINI ATATÜRK VERDİ
Can Kıraç, yeri geldiğinde hep onurla anımsadığı çocukluk yıllarından, Atatürk’le başlayan, ülkemiz için yarattığı kalıcı değerler üzerinden söze girmişti. Babasının Atatürk’ün “Orman Çiftliği”nde başlayan ziraat mühendisliği, yol göstericiliğinde Amerika’da da eğitim alarak, kıraç topraklarda yaşatılacak buğday çalışmaları ile girdiği öyküsünde, adının da soyadının da Atatürk tarafından verilmiş olmasının övüncü öncelikliydi. Eskişehir sonraki çalışmalarında babasının onları büyüttüğü kent olmuştu.
Kıraç, çektiği fotoğraflar üzerinden sonra da mizah niteliğinde fotoğraf çalışmaları da yaptığını anlatıyordu. 41 yılık çalışma yaşamı, Vehbi Koç’a bağlılığının fotomontajı olarak yansımasını da söyleşimizde de paylaştığı, Koç’un kucağında, kendisini bebek olarak gösteren kapakla açıklamıştı…
Söyleşi tarihlerinde çok sevdiği eşi uzun süreli demans hastası olduğu için, ayrı bir odada bakıcısıyla yaşıyor olmasını paylaşarak “O beni, yaşadıklarımızı, anılarımızı hiç hatırlamıyor ama ben hiç unutmadım. Her sabah odasına gidip öperek, mutlu geçmişimizi yaşatıyorum…” cümlesi ile özetleyivermişti…